KUKLA

Sadece yürüyordu. Nereden geldiğini nereye gittiğini bilmiyordu ama yürümekten de vazgeçmiyordu. Kalabalık kaldırımlarda insanların yüzlerine bakıyor, onları tanımaya çalışıyordu. Kendisine hayranlıkla bakan kızı gördüğünde tiksindi. Kız ağzında sakız elinde kendisinden daha akıllı bir telefonla dershaneden çıkarken ergenliğin doruklarındaydı. Belki de en çok bundan tiksinmişti çocuk. Az ileride bir kız gördü. Kendi yaşlarında olan bu güzel kız… Bir elinde okuduğu kitabı tutarken diğer eliyle ince uzun sigarasını ağzına götürüyordu. Kıza hayranlıkla bakarken kız ona tiksintiyle bile olsa bakmadı. Hep böyle olmuştu zaten. Hiçbir zaman istediği olmamış, olanla yetinmek zorunda kalmıştı. Bir sigara yakmak istedi ama sigara içmediğini hatırladı. Sakızla yetindi bu sefer de, sakızı sigara gibi ağzına götürerek ağır çekimde çiğnemeye başladı.
     Aynı yönde yürümekten sıkılmıştı. Hem o güzel kızı yeniden görmek istiyordu hem de onu kimin beklettiğini veya onun kimi beklediğini. Birden geri dönmek istemedi, kimsenin onu yolunu kaybetmiş bir aptal olarak düşünmesini istemiyordu. Böyle zamanlarda sürekli uyguladığı ve her seferinde çok başarılı olduğunu düşündüğü taktiği devreye sokmaya karar verdi. Ağır çekimde sakızı çiğnerken birden telefonunu çıkardı, bir süre ekranda görünen numarayı incelermiş gibi akılsız telefonunun renksiz ekranına baktı ve yine ağır çekimde telefonu kulağına götürdü. Bir yandan hem telefon görüşmesinde yapılabilecek türden konuşmalar yaparken bir eliyle de boşta kalan kulağını tıkadı. Bu hareketiyle kalabalığa “Burada önemli bir telefon görüşmesi yapıyorum, gereksiz konuşmalarınıza beş dakika ara verin‼” diyordu adeta ama kalabalık bu ince mesajı anlayamamıştı. Çocuk artık zamanın geldiğini düşünerek “Tamam, hemen dönüyorum.” Dedi herkesin duymasını istercesine bağırarak.
     Bağırmasının diğer sebebi de ince mesajını anlamayan kalabalığa olan içten tepkisiydi. Telefonu acelesi varmış gibi cebine sokarak ağzındaki sakızı tam yanından geçtiği çöp bidonuna fırlattı. Bunları yaparken bile ağır çekimden kurtulamamıştı ama farkında değildi. Rolünü çok iyi yaptığını düşündü geri dönerken. Yüzünde saçma bir gülümseme vardı. Artık herkes onu sağlam bir hedefte emin adımlarla yürüyen biri olarak görüyordu. Bu başarılı operasyonun vermiş olduğu özgüvenle yola fırladı karşı tarafa geçmek için. Bunu neden yaptığını bilmiyordu. Sanki birisi onu kukla gibi kullanıyor, ne isterse onu yaptırıyordu. Acı bir fren sesiyle kendine geldi. Fen yaparak duramayacağını anlaya sürücü tam çocuğa çarpacakken ani bir refleksle direksiyonu kırdı. Çocuğa çarpmaktan kurtulmuştu fakat karısı ve 3 yaşındaki kızıyla birlikte yolun kenarında bulunan göle uçmaktan kurtulamadı. Çocuk yolun ortasında şoka girmiş öylece duruyordu. Arabadakilerin yıllar önce bir trafik kazasında kaybettiği ailesine ne kadar benzediğini düşündü. Birden içindeki ateş suya dönüşerek gözlerinden aşağı aktı.
     Kendine geldiğinde yolun kenarındaki gölü yeni fark ettiğini düşündü. Sanki kendisini yönlendiren kuklacı sırf arabadakiler ölsün diye, yolun apartmanlarla dolu kenarını bir göle dönüştürmüştü. Daha bunun şaşkınlığını atlatamadan çevredeki insanların kayıtsızlığıyla ikinci bir sarsıntı geçirdi. Herkes yoluna devam ediyor, hiçbir şey olmamış gibi konuşuyorlardı. Çocuk göle gitmeyi düşündü, telefon numarasını yapmanın onu çok yürüteceğinin farkına varıp çevresindeki insanların kayıtsızlığından yararlanarak geri döndü ve göle doğru yürümeye başladı.
Bu arada göle uçan araba gözden kaybolmuştu. Okulda mesleği sorulduğunda o yaştaki çocuktan beklenmeyecek bir sinirle “anne” diye cevapladığı annesini, polis olduğu için çok az gördüğü babasını hatırladı. Bu düşüncelerle yürürken telefonunun monofonik melodisi ve dillere destan titreyişiyle irkildi. “Özel numara arıyor” yazısını gördüğünde sevindi, özel hissetti kendini biraz. “Herkes özeldir biraz” dedi kendi kendine sonra. Daha fazla kişinin dikkatini çekmeden açtı telefonu. “Efendim” dedi, telefonları böyle açmanın daha etkili olduğunu düşünürdü, babasından öğrenmişti bunu. Bir süre ses gelmedi karşıdan. Sonra içini eriten bir kız sesi “Seni seviyorum” dedi. Sanki onu sevmekten utanıyor gibi geliyordu kızın sesi. Önce bu düşüncesine üzüldü ama kızın sesine aşık olmuştu; “Muhtemelen ben de seni seviyorum” dedi.
Kız beklemediği bu cevap karşısında bir süre sessiz kaldı, ne diyeceğini bilemedi. Bu arada çocuk gölün kenarına kadar gelmişti. Etrafta insanlar geziyor, kayıklarla göle açılıyorlardı. Herkes bir anda güzelleşen havanın ve manzaranın tadını çıkarıyordu.
Bir an etrafındaki insanların hiç değişmediğini düşündü. Herkes çok tanıdık geliyordu. O güzel kızı yeniden görür müyüm diye düşünmeye başladı bu durumu olağan karşılayarak. Telefondaki kızdan ses çıkmayınca “Alo” dedi ve dediği gibi tabu düdüğünü kulağında hisseder gibi oldu. Sanki tabu’daki yasak kelimeyi söylemiş gibi mahcup oldu bir an.
Düdük sesinin nerden geldiğine bakarken gölün kıyısındaki bankta sağ bacağını diğerinin üzerine atmış, sağ elinde ince uzun sigarasını tutarken diğer eliyle de telefon tutan güzel kızı görünce kalbi daha hızlı atmaya başladı. Göz göze geldiklerinde kendini ancak filmlerde gerçekleşebilecek bir tesadüfün içinde bulmayı ümit etti. Telefondaki kıza “Peki, sen kimsin?” dedi banktaki güzel kızın sesini duymayı arzu ederek.
“Benim” dedi ses. Bu konuşmanın sadece apartman kapılarında gerçekleştiğinde garipsenemeyecek olduğunu düşündü. “Benim işte” dedi kız bir kere daha.
Bu ses yankılanıyordu ve arkasından geliyordu. Dehşetli bir tedirginlikle arkasını döndü ve karşısında ergen kızı görünce bacakları boşalır gibi oldu. Kız sakızını atmamıştı, sigarasını bitirmeyen kıza nispet yapar gibi.
Çocuk kuklacıya sinirlendi. Bir kere de işler kendi istediği gibi gitseydi ne olurdu sanki. Oradan uzaklaşmak, göle düşen arabada ölmek istiyordu tereddütsüz bir şekilde. Ergen kızla göz gözeydiler, nefesini dahi hissedebiliyordu yüzünde. İkisi de telefonu indirmemişti henüz. Bunu kendi şaşkınlığına, kızın ise ergenliğine vermişti.
“Sesin yankı yapıyor, tünele girdin galiba” dedi kıza ve kafasını sinirle yukarı kaldırdı. Bunu yaparken kuklacıyı görmeyi umut etmişti ve bir anlığına görür gibi oldu da. Ardından hemen telefonu kapattı kızın yüzüne.
Ama sanki hayatı telefonun açık kalmasına bağlıydı. Telefonu kapatır kapatmaz gözleri kararmış, içindeki kan boşalmış gibi hissetti. Bütün sesler birbirine karışmış uğultu halinde geliyordu. Bir an ortalık dağıldı. Sanki bir film setindeydi ve bayılması her şeyi mahvetmiş, yönetmen sinirle “kestik‼” diye bağırmış ve herkes bütün sahneyi baştan çekmek için homurdanarak yerine dönüyordu.
Etrafına bakarken göle düşen arabanın yarısının suyun üzerine çıktığını fark etti. Banktaki kızı bekleten herif gelmemesine rağmen kızın umurunda bile değildi. Sigarası hala bitmemişti ya da kızı yeni sigara yakarken görememişti hiç.
Gözleri iyice kararmış, canları bitmişti. İstemeden de olsa ergen kızın üzerine doğru devrildi ama kızın içinden geçerek hızla yere düştü.
Tam taşa çarpacakken adrenalin patlamasıyla yatağından fırladı. Yanağından terler akarken sımsıkı tuttuğu telefonunu gördü. Alarmı yarım saattir erteliyordu ve işe geç kalmıştı. Çift kişilik yatakta yattığını fark etmesiyle kapının çalması bir oldu.
“Kimsin?” dedi kapıya doğru. “Benim” dedi tanıdık bir ses…


- SON -

Yorumlar

Popüler Yayınlar