Uzayan Yollar


by birkusagaci

Şimdi aydınlanan güne karşı bir sigara yakmak boynumuzun borcudur. Sarhoşlar hesapsız adımlarla güne bırakırken sokakları fırın yanar, lambalar söner ve havaya bıraktığım duman da karışır bu yeni güne. Geceyi uykusuz geçirmenin ağırlığı göz kapaklarını zorlar, yalancı bir gözyaşının hikayesi esnemeyle gerilen ağzın yanından düşerek son bulur. Plandan uzak kadere hep tutsak uyku bir yatağı ısıtır çabucak, ama bugün uzayan yolların günü olacak. Yıllar sonra ikincisi gelen bu yolculukta bir çok şey değişti, artık çiğneyip attığım sakızların üşüyüp üşümemesi ilgimi çekmiyor. Ne için ağladığını bilemediğim kurtların yerini martılar aldı. Tanıdık da olsa yabancı bir yatakta uyuyamamak, uyumaksa bile uyanamamak fikri uzatıyor yolları. Uyuyan bir evden sessizce çekip gitmek bakımsız kalan kapının sesli direnişiyle karşılaşınca gittiğini belli etmek isteyen gürültülü bir vedaya dönüşüyor. Önce şaşırıyorum güne olan bu kalabalık ilgiye, kapılar açılıp kapanıyor sürekli. Kapıların bu otomatik hareketlerine ayak uyduruyorum bir süre. Kalabalık arttıkça kapı önü ferahlığı da işe giden insan nefesleriyle işgal ediliyor. Bu mutsuz ve uykusuz suratlar geleceğe yönelik planlarımı sorgulatırken mekanik bir ses kaçış yolunu tarif ediyor. Düşünmeden uzaklaşıyorum bu sürgünden acelesiz ayaklarımla. İşte başka işgallere müttefik olacak bedenim bilmediğim yollardan geçerken tabelalarda ölmeden yerin altına girmenin yolunu arıyorum. Ve buluyorum. Bir bankta tek başıma oturup rüzgarlarla gelecek bir çift ışığı beklerken boş durmayan gözlerim mermer zeminde annemin silüetini buluyor. Belki yıllardır burda ayaklar altında ezilen annemin korkmuş ve kızmış suratıyla bakışıyoruz bir süre. Kurtarılmayı bekleyen bu hatıra parçası aklımın manzarasız sessizliklerine gürültülü yağmurlar yağdırırken aceleli bir ayak tarafından son kez eziliyor. Bir daha görmeye zorlarken sert bir rüzgar kalkış zamanını haber veriyor. Kapılar denizin ortasına geldiğinde benim için son kez açılıyor ve kalanlar için kapanıyor tekrardan. Köprünün ortasında hangi kıyıya çıkacağıma karar vermeye çalışırken derinlik hesapları saymaya isteksiz beynimi yeterince yoruyor. Yürümek düşüncelerimi biraz da olsa oyalarken kalkmadan önce yetiştiğim bir vapurun üst katında yerimi alıyorum. İşte o zaman şehri tam ortasından dinlemek için hala bitmediğine şaşırdığım bitmedikçe şaşırmaya devam edeceğim müziği de kulaklarımdan alırken yükselip alçalıyorum denizle birlikte. Denizin merhametli ve yönden bağımsız oluşundandır belki, yüksekten düşmek karada olduğu kadar acı vermiyor. Bu merhamet ve özgürlük de bir karadan diğerine ulaşmak için olduğundan ayaklar yeniden göreve geliyor. Müzik yeniden başlayarak beni şaşırtırken düşünmek de kendine yer bulamayıp uzaklaşıyor. Şimdi iki katlı bir yolculuk tanıdık sokaklara taşıyor bedenimi. Küf kokan merdivenlerden çıkarken ve kapıyı açarken ve içeri girerken ve bütün odalarını tek tek dolaşırken karşılaştığım bu boşluk yol boyu gizliden gizliye savaştığım günahı galip ilan ediyor. Yolculuğu ne kadar uzatsam da bunun bir eve dönüş olmaması sabrın sonuna olan güvene şüphe ekerek yok ediyor. Bu sefer sonu bulamamanın çaresizliği aydınlanan güne karşı günah işlemeyi farz kılıyor.  Farzı kılıyorum, Allah kabul etsin!

Yorumlar

Popüler Yayınlar