Sadece geçerken uğradığım hayal kırıklıklarım var benim.

Bugün konuştu sigaralar, çok yalnızmışlar ve en çok uzaylılar tarafından sevilirlermiş. Anlamlandıramadığım olmuyor değil dünyanın güneş etrafında dönmesini ya da dönme dolapların hiç bozulmamasını. Kuşların uçup uçup geri konmasını aynı dala ve benim buz dolabına bakıp bakıp kapatmamı eş anlamlandırıyorum. Bu yüzden balkonlara konmak hakkı bulunduruyorum yanımda. Sonlandıramadığım her şey adına özürler diliyorum insanlardan ve kitaplardan. Bir özür dilencisi olup mendil satıyorum sokaklara. Sokaklar mendile muhtaç ben ise özürlüyüm. Özürlüyüm hem de özürüme kör olun istiyorum. İnsanların kafasına sıkmak hakkı bulunduruyorum yanımda, bazı geceler ay denilen gece lambasına doğrultuyorum ve ak sakalına nişan alıp sıkıyorum. Güneş de hiç sevmiyor bu ay denilen abajuru, kalktığı gibi ilk işi bunu söndürmek oluyor. Anlatamıyor değilim ama beni dinlemiyorlar. Korkuyorum ihtimallerden, korkuyorum gerçekleşmesinden en akla getirilmeyecek şeylerin . Terli terli soğuk su içersem ölürüm zannediyorum anlasana. Bir şairin de demediği gibi su içmek öldürüyor. Su küçüğün ölüm büyüğün dönme dolabında yer alıyor. Karanlıkta arkandan koşturan korkunu öldürdüğünde katil olmuyorsun,kahramansın, bunun dolap mevzusuyla eş anlamlı bir durumu yok, sadece söylüyorum. Anlamlandırılanamayacak mevzular sahilde olmayan kum taneleri kadar çok gibi geliyor bana. Yeter artık başlıyorum deyip ertesi güne ertelediğim her şey kadar çoklar bu çelişik düşünceler. Bir şairin hiç değinmediği gibi, doğmak bir bakıma sigara içmek gibidir. Bazı insanlar her nefeste yeniden doğmayı beklerler, her şeye yeniden başlamak için nefes nefese sigara içerler. Her yalan birden fazla inanılmaya muhtaçtır, bazılarına ise sürekli inanılır. Bu biraz buz dolabı mevzusuna  benziyor. Aç-kapa aynı, uyu-uyan aynı. Ay hayati tehlikeyi atlatmış, yine de her ihtimale karşı yoğun bakıma alınmış denize karşı. Gidiyorum deyip gidemediğim her yer kadar zor bazen sabahlar. Anlatmasını bilmediğim her duygu kadar gizemli, bunu bir fotoğraf karesine yakalanmamayı başarmış manzaralara benzetiyorum. Hayal gücüne sığamayan ne varsa buraya saklanmış. Eski ve güzel bir anıyı hatırlatan şarkılar kadar tedavi edici bir başka ilaç daha bulamıyorum. Karanlık olmasını istediğinde kapıdan giren ışık kadar gıcık bazen ay. Yine de hasta ziyaretine gidiyorum teleskopla ve şeftalili meyve suyu yanımda. Özür veriyor bana her şeye rağmen, ben de ona mendil veriyorum mesleki bir refleks olarak. Verdiğim mendille gözyaşlarını siliyor ay, çok yalnızım diyor, sönmek istiyor artık. Ay dünyaya, dünya güneşe, güneş bilmem kime gönül veriyor. Uzaylılar da olmasa çok yalnızız. Bir şarkı çalıyor, aklıma bakkaldan ekmek alışlarım geliyor, hesaba yazdırdığım ekmekler. İnsan nasıl bu kadar değişebiliyor, küçükken tek derdi büyümekken büyüyünce çocukluğunu istiyor. Kuşların  bununla alakası, adına türküler yazılmış aşklar kadar çok, sürekli inanılan yalanlar kadar hayal kırıcı. Sadece geçerken uğradığım hayal kırıklıklarım var benim. Bir şairin de dediği gibi;"napalım, kısmet değilmiş."

Yorumlar

Popüler Yayınlar