Zeynep'in Hikayesi
Şimdi
uyuyorum ama seni unutmayacağım Zeynep, çok zamanım yok illa ki ölürüm ama
ölürken de susamadan önce seni hatırlayacağım. Bütün planlı yalanlarımın
arasında plansız ve hesapsız, bütün filmlerin bütün aralarında sigaralı ve
dumanlı , insan aralarında, sokak aralarında tüm geleneksel uyarılara rağmen ve
hasta olacağımı bilsem de terli terli
seni hatırlayacağım. Gülmesene Zeynep, şakam yok ben rüyalarımda seni görüyorum
diye uyanmaktan korkuyorum. Alarmları
hiç sevmiyorum Zeynep, nasıl çalıyorlar seni benden bilemezsin. Horozlar
ne kadar acımasızlar biliyor musun Zeynep? Ben biliyorum. Ben biliyorum ve bunu
bildiğimi bilmekten -bölüyorum ama
abartma- dolayı gözlerim doluyor bazen.
Bazen gülüyorum, güldüğümü görsen sen de gülersin sanıyorum. Ağladığım zamanlar
da ellerimle kapatıyorum yüzümü, kim görürse görsün umrumda değil ama sen görme
Zeynep, sen görürsen eğer üzülürsün sanıyorum. Sen üzülme. Bak bazen kalkıyorum
yataktan diyorum ki güzel olacak işte yaşa şu hayatı, hem yas tutmanın da bir
sınırı vardır. Sınırlara saygın olsun biraz. Sonra ne oluyor biliyor musun? Ne
olacak Zeynep, aklıma, kalbime ve tüm hücrelerime ihtişamlı bir giriş
yapıyorsun. Kan dolaşımı kilit, hücreler oksijen diye isyana başlıyorlar. Kalp
ne yapacağını şaşırıyor şaşırdıkça daha hızlı atıyor, beyin sağa sola bağırıyor
durmadan ama dinleyen kim. Çöküyorum olduğum yere, içimdeki çarpık kentte ard
arda anonslar yankılanıyor;
“Rüyalarından
onsuz uyanacaksın!
Rüyalarından onsuz uyanacaksın!
Rüyalarından onsuz uyanacaksın!”
Nasıl
korkuyorum Zeynep bu sesler hiç bitmeyecek diye. Vücudumdaki bu isyan beni dize
getiriyor. Olduğum yerde uyumaya başlıyorum. Rüyalar gelmeye başlıyor sırayla,
sen çıkana kadar sürekli değiştiriyorum kanalları. Sonunda geliyorsun Zeynep,
işte yine yanımdasın, günahsız ve lekesiz bütün güzelliğinle beraber benimle
yürüyorsun. Yanımda yürüyorsun Zeynep, düşünsene yanımda.. -çalma artık, kendin ol biraz- Bilinçaltım biraz dağınık kusura bakma, ama
toparlamakla geçiremem bu vakitlerimi. O yüzden filmlerden öğrendiğim kadarıyla
seni lunaparka götürüyorum, dönme dolaba biniyoruz seninle. En tepedeyken
duruyor, korkuyorsun ve sarılıyorsun bana. Atlı karıncaya biniyoruz sonra,
birbirimizi geçebileceğimize olan sonsuz inancımızla yarışıyoruz. Birbirimize
bakıp bakıp gülüyoruz. Gülmek, sen ve beni biz yapıp içine kattığı zaman ne
güzel bir kelime oluyor farkettin mi Zeynep? Gülüyoruz. Bilinçaltım ve
izlediğim filmler beni utandırmıyor ve jetonlarımız hiç bitmiyor. İstediğimiz her oyuncağa biniyoruz.
Pamuk şeker alıyoruz, yerken ağzımız yüzümüz şeker oluyor. Gülüyoruz. Allah’ım
ne güzel gülüyoruz. Renkli balonlara
renksiz sahte silahlarla ateş ediyoruz. Sen hiç beceremiyorsun, o kadar güzel
beceremiyorsun ki sarılasım geliyor sana. Balonlardan kazandığım kalp
şeklindeki yastığı veriyorum sana ve sevinerek sarılıyorsun boynuma. O an
dünyanın bütün savaşları son buluyor, kelebeklere bir gün daha yaşamak hakkı
veriliyor, kıtalar birbirlerinden ayrılmaktan vazgeçiyorlar, yeni doğan
bebeklerin yaşadığını ağlamalarından değil gülüşlerinden anlıyorlar, bütün
ayrılıklar tedavülden kalkıyor, serin bir rüzgar esiyor ve ben rüyamdan bir
ürpertiyle uyanıyorum. Kollarımın arasında kalp şeklinde bir yastık, gözlerim
gülmekle ağlamak arasında seçim yapmaya çalışırken hemen yastığı koklamaya
başlıyorum. Sen kokuyorsun Zeynep, sen ne güzel kokuyorsun Zeynep. Sen ne
güzelsin. Rüyalarımdan sensiz uyanmayım diye kokunu bırakıyorsun bana. Kokunu
hiç unutmuyorum.
***
Zeynep,
güzel kızım benim. Gözlerimi sensiz bir dünyaya açmak ve ne kadar kapatırsam
kapatayım buraya geri döneceğimi bilmek çaresizliği canımı yakıyor. O küçük
yaşında nasıl becerdin bu dünyadan kaçmayı. Bana da öğret lütfen.
Yorumlar
Yorum Gönder