Silaahhhh!!!



1

Islak bir asfalt. Kaldırımlar yerle bir olmuş. Yol kenarındaki evler ise yıkılmış ve hepsi birer taş yığını. Ayakta kalabilen sadece bir kaç sarı sokak lambası var. Onlar da aydınlatmak için direnircesine dimdik duruyor. Bir tanesinin tepesinde kuş yuvası var ama içinde yaşama dair bir kalıntı bile yok. Yuvanın altından lamba direğinin dibine kadar kapkara bir yağ akıyor. Yağın tam bittiği yerde ise biri yatıyor. O felakette nefes alabilen tek canlı...
O da baygın. Saçları siyah ve güzelce sağa doğru taranmış. Üstünde lacivert bir takım elbise. Kıravatı kırmızı. Ayakkabıları parlak.

2

Uyandı. Gözlerini açmakta zorlandı biraz. Baygın halde yattığı bu zemin  rahatsız edici ve ıslak. Sarı ışık gözlerini aldı ancak ışığın arkasındaki gökyüzü kıpkırmızı. Beyni kafasından fırlamak istercesine zonkluyordu. Doğruldu asfaltta. Dünya yerle bir olmuştu resmen. Etrafına dehşetle baktı. Ayağa kalkmaya çalışırken bacaklarını hissetmediğini fark etti ancak ayağa kalkabilmişti yine de. Sonra ilk adımı ile yürümeye başladı. Üstünde işe giderken giydiği takım elbisesi vardı. Takım elbisesinde bir toz izi bile yoktu. O, sadece sırtındaki rahatsız edici ıslaklığı hissedebiliyordu. Nereye gittiğini bilmeden yürümeye devam etti. Kilometrelerce yürüdü ancak bir canlı kalıntısı bile yoktu. Yürüdüğü yolun sağı ve solundaki tüm binalar yıkılmıştı. Kaldırımlar yerle bir olmuştu. Bütün dünya harabeye dönmüştü. Buranın neresi olduğu hakkında hiç bir fikri yoktu. 
Birden bir gürültü duydu ve irkildi. Sanki yer yarılıyordu. Duyduğu ses arkasından yaklaşıyordu. Arkasına döndü baktı. Hiçbir şey görünmüyordu ancak ses gittikçe yaklaşıyordu. Koşarak kaçmanın daha mantıklı bir hareket olacağını düşünerek koşmaya başladı. Ses rahatsız edici derecede yükseliyordu. O ise ses şiddeti arttıkça, hızını arttırıyor ve ciğerlerini olabildiğince zorluyordu. Boğazı hızlı nefes alıp vermekten yanıyordu. Ancak durmanın mantıksızlığını bildiği için kendi sınırlarını aşıyordu koşarak. Ağzına kan tadı geliyor ve resmen boğazından alev çıkıyordu. Ancak o, koştukça, kendini zorladıkça bundan zevk almaya başlamıştı bile. 
Koşmaya başladığından beri tam 1500 metre olmuştu. O, mesafenin farkında değildi. Zorlanmanın verdiği o hazla, yüzü gülmeye başlamıştı. Bir yerden sonra; ölene kadar, daha da hızlanarak koşabileceğini fark etti. Bunu fark ettiği andan itibaren kahkaha atmaya hatta çığlık atmaya başlamıştı bile artık. Kahkahaları, çığlıkları yankılanıyordu boşlukta. Ve artık onu kovalayan sesi duymuyor, yaşadığı bu şeyin tadını çıkarıyor ve her seferinde daha da hızlanıyordu.

3

Gökyüzünden kuş bakışı; yerle bir olmuş bir dünya. Tek tük yanan sarı sokak lambaları ve o lambaların aydınlattığı uzunca bir yol. Yolun sonunda bir dağ var ancak bu dağ bir ceset yığını. Ölü insan bedenleri büyük bir özen ile üst üste dizilmiş. Dağın yamacında, tepesinden beri birikerek akan kan yığını bütün dünyaya yayılmış. Yol boyunca da uzanıyor. Ve takım elbiseli bir adam bu yığına doğru koşuyor.

4

Artık koşmak onu iyice sıkmıştı. Ardındaki ses de kesildiğine göre yürümesi gerektiğine karar verdi. Hızını azaltarak yavaşladı ve yürüyerek yoluna devam etti. Burnuna çok kötü bir koku gelmeye başladı. Yürüdükçe koku yaklaşıyordu. Yolun sonunda bir dağ olduğunu gördü. Koku çekilmez bir hal almıştı ancak dağa ulaşması gerektiğini düşündüğü için yaklaşmaya devam ediyordu. Yaklaştıkça insan inlemeleri duyuyor, yaklaştıkça kokunun ceset kokusu olduğunu anlıyor, yaklaştıkça o dağın bir ceset yığını olduğunu kavrıyordu.
Ve artık yamaca gelmişti...
İnsan cesetlerine basarak tepeye tırmanıyordu. Arada bastığı bedenlere bakıyordu. Ofis arkadaşı, patronu...
Ve daha nice tanıdıkların cansız bedenini fark etti tırmanırken. Tepeye ulaştığında bütün kıyafeti kan olmuş bütün bedeni ceset kokmuştu. Tepenin diğer tarafının büyük bir yamaç olduğunu fark etti. Yamacın diğer tarafı, işte yaşamın olduğu yerdi. Çocuklar sokaklarda oyun oynuyor, insanlar işlerine gidiyor, dünyada her şey tıkırında işliyordu.

5

Parklarda cıvıl cıvıl oynayan çocuklar. Ve onlara yakalaşan bir ordu asker; Kimileri tankların üstünde, kimileri ağır makineli tüfekleri sırtında, gittikçe yaklaşıyorlar. Çocukların oynadığı parkta bir direk ve direğin tepesinde bir kuş yuvası. Bir dişi kuş ve altında çatlamasını beklediği yumurtaları...

6

O, bulunduğu ceset tepesinden dünyaya yaklaşmakta olan felaketi gördü. Bir ordu asker. Yaklaştıkça yaklaşıyordu. Adeta bir asker denizi. Her yer kamuflaj her yer tank ve silah. Ve bu aletlerin hiç biri yabancı gelmiyordu ona.
Her gün mesai arkadaşları ile birlikte mesai saatleri dışında fazladan mesai yaparak geliştirdiği  teknolojiler sonucunda şirketi tarafından üretilen silahlardı onlar.
Gelecek olan felaketi durdurmak için bağırdı. Ancak hiçbir işe yaramıyordu, bu. Bir kuşun kendisine ağzında bir taş ile geldiğini fark etti, o güzel dünyadan. Kuş yükseldi ve taşı fırlattı adama. O korunmak için kolunu siper etmişti ama o küçücük taş kafasını yarmıştı. Sanki birisi kafasına çekiçle vurmuşçasına canı yanıyor ve kafasından suratına kanlar akıyordu. Gözleri kandan dolayı kapanmıştı hiçbir şey göremiyordu artık. Dağın tepesine uzandı ve herkese gelen o ölümü, beklemeye koyuldu, bir daha dünyaya gelecek olsa yaşadığı bütün pişmanlıkların yerine yapacaklarını hayal ederek...

7

Çocuklar yaklaşan korkunç gürültüden evlerine kaçtılar. Evlerde insanlar yaklaşan o felaketi birbirlerine kenetlenerek beklemeye koyuldular. Hepsi neyin yaklaştığını bilmeden yaptıkları bütün pişmanlıkların yerine neler yapabileceklerini düşünerek beklemeye koyuldular. Çocuklar yarım kalmış oyunlarına üzülerek ve gürültüden korkarak bekleşiyorlardı. Kuş ise yumurtalarının yanına geri döndü taşı attıktan sonra. Yumurtalarını erkenden çatlatmaya çalışıyordu, dünyaya getirmeye çabaladığı yavrularını en azından bir kere görmek isteyen bir annenin kaygısıyla...

8
            
Yatağında, zıplayarak uyandı. Gün doğmuş hatta alarmı çalmış o bunu duymamıştı bile. Kalktı yatağından ve takım elbisesini tekrar giydi. Kırmızı kıravatını taktı. Aynasının karşısında saçlarını her zamanki gibi sağa doğru güzelce taradı. Her şeyin bir rüya olduğunu anlamak bütün bedenine muhteşem bir rahatlık vermişti. İşe yetişmesi gerektiği için koşarak evden çıktı. Evinin önündeki sokak lambasına asılı taksi çağırma butonuna bastı. Hava aydınlıktı ancak birden bir karartının geldiğini fark etti gökyüzünde. Çok rahatsız edici bir gürültü kulaklarına dolmaya başladı.
Uçak sesleriydi kulaklarına dolan, hemen tanıdı bunu. Kafasını tekrar kaldırdığında gökyüzüne, uçaktan atılan bir bombanın üzerine geldiğini fark etti.
Uyandı. Gözlerini açmakta zorlandı biraz. Baygın halde yattığı bu zemin  rahatsız edici ve ıslak. Sarı ışık gözlerini aldı ancak ışığın arkasındaki gökyüzü kıpkırmızı. Beyni kafasından fırlamak istercesine zonkluyordu. Doğruldu asfaltta…………


SON

İşiniz öldürmekse, ölmekten ya da öldürülmekten en çok siz korkarsınız.
Güneşin Oğlu - Onur ÜNLÜ

Hakan Z.
15/04/2017 - Ankara

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar