TEKTEKER

Nevres Akın - 2017

Televizyonu açar ve şu sahneyi görürüz: Camları içeriyi göstermeyen bir limuzin, dış cephesi mavimtırak aynalarla kaplı bir gökdelenin önünde durur ve limuzinin içinden aynalı gözlükler takmış takım elbiseli adamlar çıkar. Bu adamların gözlerini göremeyiz. Fakat onlar bizim gözlerimizi görürler; limuzinin içinde kim var bilemeyiz [bir arabanın camlarının aynalı olması, dünyanın her yerinde özel izne tâbidir]. Fakat içeridekiler bizi teşhis edebilirler; gökdelenin içinde neler döndüğü bizce meçhuldür. Fakat hazine bakanıyla telefonda konuşmakta olan göbekli bir adam alnını cama dayamış bizi seyrediyor olabilir; ekranda beliren bu sahnenin, bizim gereksindiğimiz bir görüntü olduğu kararı, tek yönlü şeffaflıktan istifade etme lüksüne sahip kişiler tarafından verilmiştir. Ekranlar, her şeyden önce görüş alanımızı daraltmak üzere tasarlanmıştır. Aynalar [ve ekranlar] sağlamlığı kırılganlığından ve yüzeyselliğinden ileri gelen birer kalkan ve/ya da barikat işlevi görmektedir. Denetleyici güçlerin röntgenleme imkanı had safhaya ulaşırken, denetlenenler otomatikman artmakta olan sefaletlerini seyreyleyip dalgınlaşabilirler. Aynalı yüzeylere alerjisi olanlar yani aynalı barikatları yıkma eğilimindeki kişiler ise dikizlenmeyi, manipule edilmeyi ve sömürülmeyi reddediş biçimlerine göre yaftalanır, kirli sepetine atılırlar; ‘temizlenmeleri’ an meselesidir.

Murat Menteş, Aynalı Barikatlar

[G Kişisi]

Yitirdi her şeyini; özellikle de kağıtlara yazdığı umutlarını. Kağıtların halen cebinde olması da şaşırtıcıydı aslında.
Halk otobüsünü gördü, yolu izlediği kaldırımdan. Otobüsün içindeki insanlara baktı. Birbirleri hakkında hiç bir fikri olmadan aynı yolda olan o insanlara. Sonra yola baktı, o yola. Çıkardı cebinden kağıtları, yırtmak istedi hepsini bir bir.
Vazgeçti...
Umutlarını yazdığını düşündüğü o kağıtlar boştu. Silinmişti hepsi, daha yırtmadan.
Yoldan geçen bir Mercedes in tam filmli camından kendini gördü. Arabanın içindekini düşünmedi bile; fikirlerinin içerdekini ilgilendirmediğini biliyordu çünkü. Yansıma her şeyi anlatıyordu ona; bisikletle başladığı hayatına, tekerlekli sandalyeyle devam ediyordu. Artık ne yol vardı, ne insanlar, ne de geçmesi gereken yaya yolunun bir anlamı...



 [M Kişisi]

            “Günaydın Abdullah” dedi kilolu adam. Sonra, Abdullah’ın açtığı kapıdan makam aracına bindi.  Her zamanki gibi, arka koltuğun sağ tarafına oturdu. Oturunca göbeği sıkıştı kemerine
            Ve yine çok yediğini düşündü…
            Bu kemere bir delik daha açmak lazım…
            Kemerini gevşetti,
            Kahvesini içerken haberleri okuyordu bir yandan. Sonra gözü cama ilişti. Yaya yolunda karşıdan karşıya geçmeyi bekleyen tekerlekli sandalyedeki zayıf çocuğu gördü. 2 gün once tanışmıştı o çocukla,
Hatırladı…
Çocuğun bir maden kazası gazisi olduğunu, hatırladı…
Sonra da önündeki gazeteye geri döndü. Ne de olsa mavi kapak kampanyalarının yürütülmesine destek çıkıyolardı, meclis grubu olarak. Hem bu durumdaki insanlar için uygun bir yasa da çıkarmamışlar mıydı ne de olsa…
Gazeteki haberi gördü, bugün bir sonuca varmamız gereken önemli bir devlet meselesi var dedi.
İndi, Şöför Abdullah’ın açtığı kapıdan, yürümeye koyuldu meclise doğru, ne de olsa arkasında koskoca bir milletin desteği vardı.
Oyladılar…
Nedense bu sefer meclisteki hiç bir parti birbiriyle tartışmamıştı. Fikir ayrılığı bile yoktu.
İlginç…
Karar alındı:
Şunun bütçesi şu kadar, bunun bütçesi de bu kadar, bir de milletvekilliği maaşına şu kadar zam.
Bu kararlar da hiç bir siyasi görüşün önemi yoktu. Resmen mecliste bir bayram havası….

            “Ülke siyaseti bizim sayemizde gelişiyor” dedi…


“All animals are equal, but some animals are more equal than others.” 
George Orwell, Animal Farm

Hakan Z.

07/04/2017 - Ankara





Yorumlar

Popüler Yayınlar